Damla
New member
Avarız Şeri Mi, Örfi Mi?
Avarız, Türk hukuk literatüründe çok farklı anlamlar taşıyan ve farklı dönemlerde çeşitli şekillerde uygulamaları görülen bir terimdir. Özellikle Osmanlı İmparatorluğu döneminde "avarız" kelimesi, toplumun sosyo-ekonomik düzenine ve devletin işleyişine dair çok önemli bir yer tutmuş, günümüze kadar da çeşitli tartışmalara yol açmıştır. Bu makalede, avarızın şeri mi yoksa örfi mi olduğu, bu iki kavramın ne anlam taşıdığı ve avarızın tarihsel gelişimi üzerine derinlemesine bir inceleme yapılacaktır.
Avarızın Tanımı
Avarız kelimesi, Arapça kökenli olup, genellikle "zorunlu vergi" veya "ağır yükümlülük" anlamlarında kullanılmıştır. Osmanlı döneminde avarız, halktan zorla alınan bir tür vergi olarak bilinirken, aynı zamanda bu verginin toplumdaki çeşitli ihtiyaçları karşılamada kullanılmasına da denirdi. Avarız, özellikle savaş zamanlarında, olağanüstü hallerde veya devletin farklı zorunlulukları karşılaması için alınan bir vergi türüydü.
Osmanlı'da avarız, genellikle şeriat kurallarına dayalı olarak ya da örfi bir düzenle yapılabiliyordu. Avarızın şeri mi yoksa örfi mi olduğu sorusu da, bu iki hukuki düzenin birbirine karışmasından kaynaklanmaktadır.
Şeri Hukuk ve Örfi Hukuk Nedir?
Avarızın şeri mi yoksa örfi mi olduğu sorusunu anlamak için öncelikle şeri hukuk ve örfi hukuk arasındaki farkları anlamak gerekir.
Şeri hukuk, İslam dinine dayalı olarak şekillenen ve Kuran-ı Kerim ile hadislerde yer alan kurallar doğrultusunda belirlenen bir hukuk sistemidir. Bu hukuk, devlet yönetiminden bireysel ilişkilere kadar geniş bir alanı kapsar. Avarızın şeri bir yükümlülük olarak kabul edilmesi, genellikle dini kuralların ve İslami değerlerin toplum üzerindeki etkisiyle ilgilidir. Şeri hukuka göre, avarız genellikle, belirli ihtiyaçlar veya zorunluluklar için alınan bir vergi ya da yardımdır.
Örfi hukuk ise, devletin ve yöneticilerin, şeriat kurallarına uygun olmayan durumlarda kendi kararlarıyla oluşturduğu hukuk sistemidir. Osmanlı'da örfi hukuk, özellikle padişahın emirleri ve yönetim anlayışına dayanıyordu. Avarızın örfi bir yükümlülük olarak kabul edilmesi, yöneticilerin belirlediği bir zorunluluk ya da vergi olarak kabul edilebilecek bir düzeni ifade eder.
Avarızın Şeri Hukuk Kapsamında Değerlendirilmesi
Avarızın şeri hukuk kapsamında değerlendirilmesi, İslam dini çerçevesinde verginin ve yükümlülüğün belirli kurallara dayanması gerektiği anlamına gelir. Şeriat, toplumun adaletli bir şekilde yönetilmesini sağlayacak ve dini esaslara uygun bir düzen kurmayı amaçlar. Bu bağlamda, avarızın şeri bir vergi olarak alınması, genellikle savaş, kıtlık, doğal afetler gibi olağanüstü durumlarda halkın dayanışma içinde olmasını sağlamak amacıyla ortaya çıkmıştır.
Şeri hukuka dayalı bir avarız uygulaması, halkın belirli bir oranda gelirine veya malına bakılmaksızın tüm Müslümanlardan alınan bir vergi ya da bağış türü olabilir. Avarız, genellikle belirli dönemlerde, belirli amaçlarla alınır ve bu tür vergiler, devletin adaletli bir şekilde işlev görmesini sağlamak için İslam hukukuna dayanır. Ancak, şeri hukukta, avarızın alınabilmesi için toplumun genel çıkarlarını gözetmek ve bu zorunluluğun yalnızca belirli durumlar için geçerli olması gerektiği vurgulanır.
Avarızın Örfi Hukuk Kapsamında Değerlendirilmesi
Örfi hukuk, Osmanlı İmparatorluğu’nda padişahın direktifleri doğrultusunda uygulanan ve şeriat kurallarına bağlı kalmaksızın düzenlenen hukuk sistemidir. Bu hukuk, genellikle devletin gereksinimlerinden ve toplumun ihtiyaçlarından doğan yükümlülükleri kapsar. Avarızın örfi hukuk kapsamında bir vergi ya da zorunluluk olarak kabul edilmesi, padişahın emirleri doğrultusunda, toplumun geniş kesimlerinden bir tür katkı sağlamak amacıyla yapılır.
Osmanlı döneminde avarızın örfi hukukla ilişkilendirilmesi, daha çok günlük yönetim ve idari kararlarla bağlantılıdır. Padişahlar, ülkenin ekonomik ya da güvenlik sorunlarıyla başa çıkabilmek için avarız adı altında yeni vergiler koymuşlar ya da halktan çeşitli katkılar istemişlerdir. Bu durum, İslam’ın şeri kuralları ile doğrudan ilişkili olmayan bir vergi anlayışını ortaya koymuştur.
Örfi hukukta, avarızın uygulaması, daha geniş bir yöneticilik anlayışına dayalıdır ve yöneticilerin kararlarına, halkın dayanışma içinde olması beklentisiyle şekillenir. Avarızın örfi bir yükümlülük olarak kabul edilmesi, çoğunlukla belirli durumlarda devletin mali yüklerini hafifletmek ve toplumda belirli bir adalet duygusunu canlandırmak amacıyla başvurulmuş bir yol olmuştur.
Avarız Hangi Durumlarda Şeri Mi, Örfi Mi Olur?
Avarızın şeri mi örfi mi olduğu durumu, alınan verginin içeriğine, amacına ve dönemine bağlı olarak değişir. Eğer avarız, halktan alınan bir tür bağış ya da zorunlu ödeme şeklindeyse ve bu ödeme, şeriat kurallarına uygun bir şekilde belirlenen dini bir amaca hizmet ediyorsa, şeri bir yükümlülük olarak kabul edilir. Ancak, bu ödeme, örfi hukukla belirlenen yönetimsel bir gereklilikle alınmışsa ve doğrudan padişahın veya devletin genel yönetimiyle ilişkilendirilmişse, örfi bir yükümlülük olarak kabul edilir.
Avarızın şeri veya örfi olma durumu, dolayısıyla, toplumun genel yapısına, dönemin siyasi ve ekonomik koşullarına göre değişir. Osmanlı'da hem şeri hem de örfi hukukla yapılan uygulamalar, toplumun farklı kesimlerinin birbirine yakın işleyişler içinde bir arada yaşamasını sağlamıştır.
Sonuç
Avarızın şeri mi örfi mi olduğu sorusu, tarihsel olarak karmaşık ve çok boyutlu bir meseledir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde, bu kavramlar, toplumun sosyo-ekonomik yapısına, devletin yönetim anlayışına ve halkın gereksinimlerine bağlı olarak şekillenmiştir. Avarız, bazen şeri kurallara dayalı bir yükümlülük olarak halktan alınmış, bazen de örfi hukuk çerçevesinde padişahın kararları doğrultusunda uygulamaya konulmuştur.
Her iki hukuki yaklaşımda da amacın, toplumun adaletini sağlamak, devletin ihtiyaçlarını karşılamak ve halkın belli bir düzen içinde varlıklarını sürdürebilmesini sağlamak olduğu söylenebilir. Ancak, bu uygulamaların hangi hukuk sistemine dayandığı, dönemin politik ve dini yapısı ile doğrudan ilişkilidir.
Avarız, Türk hukuk literatüründe çok farklı anlamlar taşıyan ve farklı dönemlerde çeşitli şekillerde uygulamaları görülen bir terimdir. Özellikle Osmanlı İmparatorluğu döneminde "avarız" kelimesi, toplumun sosyo-ekonomik düzenine ve devletin işleyişine dair çok önemli bir yer tutmuş, günümüze kadar da çeşitli tartışmalara yol açmıştır. Bu makalede, avarızın şeri mi yoksa örfi mi olduğu, bu iki kavramın ne anlam taşıdığı ve avarızın tarihsel gelişimi üzerine derinlemesine bir inceleme yapılacaktır.
Avarızın Tanımı
Avarız kelimesi, Arapça kökenli olup, genellikle "zorunlu vergi" veya "ağır yükümlülük" anlamlarında kullanılmıştır. Osmanlı döneminde avarız, halktan zorla alınan bir tür vergi olarak bilinirken, aynı zamanda bu verginin toplumdaki çeşitli ihtiyaçları karşılamada kullanılmasına da denirdi. Avarız, özellikle savaş zamanlarında, olağanüstü hallerde veya devletin farklı zorunlulukları karşılaması için alınan bir vergi türüydü.
Osmanlı'da avarız, genellikle şeriat kurallarına dayalı olarak ya da örfi bir düzenle yapılabiliyordu. Avarızın şeri mi yoksa örfi mi olduğu sorusu da, bu iki hukuki düzenin birbirine karışmasından kaynaklanmaktadır.
Şeri Hukuk ve Örfi Hukuk Nedir?
Avarızın şeri mi yoksa örfi mi olduğu sorusunu anlamak için öncelikle şeri hukuk ve örfi hukuk arasındaki farkları anlamak gerekir.
Şeri hukuk, İslam dinine dayalı olarak şekillenen ve Kuran-ı Kerim ile hadislerde yer alan kurallar doğrultusunda belirlenen bir hukuk sistemidir. Bu hukuk, devlet yönetiminden bireysel ilişkilere kadar geniş bir alanı kapsar. Avarızın şeri bir yükümlülük olarak kabul edilmesi, genellikle dini kuralların ve İslami değerlerin toplum üzerindeki etkisiyle ilgilidir. Şeri hukuka göre, avarız genellikle, belirli ihtiyaçlar veya zorunluluklar için alınan bir vergi ya da yardımdır.
Örfi hukuk ise, devletin ve yöneticilerin, şeriat kurallarına uygun olmayan durumlarda kendi kararlarıyla oluşturduğu hukuk sistemidir. Osmanlı'da örfi hukuk, özellikle padişahın emirleri ve yönetim anlayışına dayanıyordu. Avarızın örfi bir yükümlülük olarak kabul edilmesi, yöneticilerin belirlediği bir zorunluluk ya da vergi olarak kabul edilebilecek bir düzeni ifade eder.
Avarızın Şeri Hukuk Kapsamında Değerlendirilmesi
Avarızın şeri hukuk kapsamında değerlendirilmesi, İslam dini çerçevesinde verginin ve yükümlülüğün belirli kurallara dayanması gerektiği anlamına gelir. Şeriat, toplumun adaletli bir şekilde yönetilmesini sağlayacak ve dini esaslara uygun bir düzen kurmayı amaçlar. Bu bağlamda, avarızın şeri bir vergi olarak alınması, genellikle savaş, kıtlık, doğal afetler gibi olağanüstü durumlarda halkın dayanışma içinde olmasını sağlamak amacıyla ortaya çıkmıştır.
Şeri hukuka dayalı bir avarız uygulaması, halkın belirli bir oranda gelirine veya malına bakılmaksızın tüm Müslümanlardan alınan bir vergi ya da bağış türü olabilir. Avarız, genellikle belirli dönemlerde, belirli amaçlarla alınır ve bu tür vergiler, devletin adaletli bir şekilde işlev görmesini sağlamak için İslam hukukuna dayanır. Ancak, şeri hukukta, avarızın alınabilmesi için toplumun genel çıkarlarını gözetmek ve bu zorunluluğun yalnızca belirli durumlar için geçerli olması gerektiği vurgulanır.
Avarızın Örfi Hukuk Kapsamında Değerlendirilmesi
Örfi hukuk, Osmanlı İmparatorluğu’nda padişahın direktifleri doğrultusunda uygulanan ve şeriat kurallarına bağlı kalmaksızın düzenlenen hukuk sistemidir. Bu hukuk, genellikle devletin gereksinimlerinden ve toplumun ihtiyaçlarından doğan yükümlülükleri kapsar. Avarızın örfi hukuk kapsamında bir vergi ya da zorunluluk olarak kabul edilmesi, padişahın emirleri doğrultusunda, toplumun geniş kesimlerinden bir tür katkı sağlamak amacıyla yapılır.
Osmanlı döneminde avarızın örfi hukukla ilişkilendirilmesi, daha çok günlük yönetim ve idari kararlarla bağlantılıdır. Padişahlar, ülkenin ekonomik ya da güvenlik sorunlarıyla başa çıkabilmek için avarız adı altında yeni vergiler koymuşlar ya da halktan çeşitli katkılar istemişlerdir. Bu durum, İslam’ın şeri kuralları ile doğrudan ilişkili olmayan bir vergi anlayışını ortaya koymuştur.
Örfi hukukta, avarızın uygulaması, daha geniş bir yöneticilik anlayışına dayalıdır ve yöneticilerin kararlarına, halkın dayanışma içinde olması beklentisiyle şekillenir. Avarızın örfi bir yükümlülük olarak kabul edilmesi, çoğunlukla belirli durumlarda devletin mali yüklerini hafifletmek ve toplumda belirli bir adalet duygusunu canlandırmak amacıyla başvurulmuş bir yol olmuştur.
Avarız Hangi Durumlarda Şeri Mi, Örfi Mi Olur?
Avarızın şeri mi örfi mi olduğu durumu, alınan verginin içeriğine, amacına ve dönemine bağlı olarak değişir. Eğer avarız, halktan alınan bir tür bağış ya da zorunlu ödeme şeklindeyse ve bu ödeme, şeriat kurallarına uygun bir şekilde belirlenen dini bir amaca hizmet ediyorsa, şeri bir yükümlülük olarak kabul edilir. Ancak, bu ödeme, örfi hukukla belirlenen yönetimsel bir gereklilikle alınmışsa ve doğrudan padişahın veya devletin genel yönetimiyle ilişkilendirilmişse, örfi bir yükümlülük olarak kabul edilir.
Avarızın şeri veya örfi olma durumu, dolayısıyla, toplumun genel yapısına, dönemin siyasi ve ekonomik koşullarına göre değişir. Osmanlı'da hem şeri hem de örfi hukukla yapılan uygulamalar, toplumun farklı kesimlerinin birbirine yakın işleyişler içinde bir arada yaşamasını sağlamıştır.
Sonuç
Avarızın şeri mi örfi mi olduğu sorusu, tarihsel olarak karmaşık ve çok boyutlu bir meseledir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde, bu kavramlar, toplumun sosyo-ekonomik yapısına, devletin yönetim anlayışına ve halkın gereksinimlerine bağlı olarak şekillenmiştir. Avarız, bazen şeri kurallara dayalı bir yükümlülük olarak halktan alınmış, bazen de örfi hukuk çerçevesinde padişahın kararları doğrultusunda uygulamaya konulmuştur.
Her iki hukuki yaklaşımda da amacın, toplumun adaletini sağlamak, devletin ihtiyaçlarını karşılamak ve halkın belli bir düzen içinde varlıklarını sürdürebilmesini sağlamak olduğu söylenebilir. Ancak, bu uygulamaların hangi hukuk sistemine dayandığı, dönemin politik ve dini yapısı ile doğrudan ilişkilidir.